KİLİSTEKİ DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞMESİ

Alaaddin Özkar

KİLİSTEKİ DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞMESİ

Güneydoğu Anadolu bölgesi, Mezopotamya’dan Harran’a, oradan amik
ovasına kadar, bereketli hilal delinen toprakların bir kısmını da içinde
bulunduran, geçmişte, kadim medeniyetlerin kurulduğu, aynı zamanda birçok
peygamberinde yaşadığı bir bölgedir,
Yine bu bölge, Yahudi inanışına göre (Arz-ı Mev'ud) Tanrı YHVH tarafından
İbrahim'e ve soydaşlarına vade dilmiş bölgedir.
Hristiyan Evanjelist inanışına göre, Armagedon yani kıyamet savaşları bu
bölgede bulunan Amik ovasında gerçekleşecektir.
Dolayısıyla bölge, geçmişte olduğu gibi gelecekte de stratejik bir bölgedir. Hal
böyle olunca, bölgede olan hiçbir gelişme, bölgede emeli olan emperyalist
güçlerin bilgisi dışında değildir.
1990 yıllardan itibaren bölgenin demografik yapının değişmesi, bölge üzerinde
geleceğe yönelik bir planın parçasından başka bir şey değildir.
O yıllarda önce 50 bin, sonra da Irak lideri Saddam’ın zulmünden kaçarak
Türkiye’ye göç eden tam 400 bin Kürt bölgeye kalıcı olarak yerleşmiş ve
vatandaş yapılmıştır.
2011 de ise Suriye’de çıkan iç savaşla birlikte, milyonlarca Suriyeli bir anda
denetimsiz bir şekilde ülkemize göç etti. Devletin yetkilileri şu an ülkemizde
3,580.000 Suriyeli göçmen var dese de kayıtsız ve kaçak göçmen sayısı bize
göre çok fazladır.
Bölgede ziyaret ettiğim Kilis göç idaresi müdürü Sayın Mesut Çakır ise Kilis te
kayıtlı 87500 Suriyeli mülteci var dedi
Niçin, Kilis’ten bahsediyorum, çünkü Kilis ülkemizde nüfusuna göre mülteci
barındırma oranı en yüksek ildir. Kilis’te köyler hariç merkezde yaşayan
Türklerin sayısı kadar Suriyeli mülteci vardır.
Artan nüfus oranı gerek Suriyelilerin birden fazla evlilik yapmaları, küçük yaşta
evliliğe müsaade etmeleri, gerekse çok çocuk yapmaları mültecilerin lehine,
yerli halkın ise aleyhine işlemektedir.
Ülkemizde üniversiteden mezun olup iş bekleyen milyonlarca gencimiz ile
birlikte, 12 yıllık mecburi eğitim ile çırak ve kalfa bulamayan binlerce Esnaf ve
Sanatkârlar var.
İşçi bulamayan esnafların bu açığı ucuz iş gücü olarak mültecileri çalıştırmaya
başladı, ilk zamanlar iyi ve kazançlı gibi görünse de 11 senenin sonunda
gelinen durum, Kilis’te en önemli sivil toplum örgütü olan Esnaf ve Sanatkârlar
çoğunluğu mültecilerden oluşmuştur.

Sosyoekonomik ve Kültürel yönden durum böyle iken, ben. asıl sorunun
ülkemizin ilerde başını ağrıtabilecek olan ulusal güvenlik meselesinden
endişeleniyorum.
Zira denetimsiz olarak bölgeye gelen mültecilerin arasında Suriye’yi
karıştırmak için orada bulunan militanlarda olabilir.
Ülkemizde bulunan yabancılar ileride Büyük Orta Doğu(BOP) projesinin
Türkiye ayağında kullanılabilir.
Özelikle, Kilis, Gaziantep, Hatay’a yerleştirilen yabancılarla birlikte, bölgenin
demografik yapısı değişti. Bu hamle ile, ülkemiz üzerinde hesapları olan
emperyalist güçlerin ileriye dönük planları dâhilinde olan, self determinasyonun
alt yapısı hazırlanıyor olabilir.
Self determinasyon: Avrupa birliği, uyum yasaları adı altında ikiz yasalar [ Self
Determinasyon Türkiye ki halklara kendi geleceklerini belirleme hakkı]
BM, 1966 yılında halkların bazı hak ve özgürlükleri güvence altına almak
amacıyla 1966 yılında “İKİZ SÖZLEŞME” adı altında bir dizi sözleşmeler
hazırlamış ve üye devletlerin imzasına açmıştır.
Türkiye, ülke bütünlüğünü tehdit ettiği için 37 yıl imzalamadığı bu sözleşmeyi
15 Ağustos 2000 tarihinde ANAP-DSP-MHP koalisyon hükümeti zamanında
İmzalanan sözleşmenin yasalaşması ise Ak parti hükümetine nasip olmuştu.
1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla
halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve
siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2. Bütün halklar, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına
serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan
hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
3 “Bu Sözleşmeye Taraf her Devlet, bu Sözleşmede tanınan… Kendi
toprakları üzerinde bulunan ve egemenlik yetkisine tabi olan bütün bireyler için
güvence altına almayı bu ve haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.”
denilmektedir.
Devamla; “Sözleşme ile tanınan hakların, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya
da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da başka bir
statü bakımından herhangi bir ayrım gözetilmeksizin uygulanacağını”
açıklamaktadır
Bu sözleşmelerde yer alan ortak hükümle, BM bünyesinde oluşturulacak
komisyon ve komiteler, Türkiye'de denetim yapma ve iç işlerimize doğrudan
müdahale etme olanağına kavuşuyorlar. Dikkat ederseniz birinci maddede
Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir

Yani anlayacağınız ileride dış güçlerin oyununa gelen (Arz-ı Mev'ud) bir bölge
halkı, Birleşmiş Milletlere müracaat ederek, ben kendimi yönetmek istiyorum
der.
Bu bölgenin yer altı yer üstü kaynakların parasını ben kullanacağım der.
Komşu falan ülkeye bağlanacağım dediği vakit, sen referandum sandığını
önüne koyman lazım, yapmaz isen Birleşmiş Milletlerin müdahale yetkisi var
bu anlaşma ile.
Vahametin büyüklüğünü anlayabiliyor musun?
Bu olur mu?” komplo teorisi üretiyorsun” diyenler, kısa zamanda iç karışıklıkla
beraber Yugoslavya’nın nasıl 5’e bölündüğünü okusun.

4.04.2023 (Alaaddin Özkar )

Yorumlar (0)

Yorum Yaz

DİĞER YAZILAR

Onlar Hakikate İnanmazlar

KURBAN KESMEK

Çanakkale Kahramanı Atatürk

Doğal Afetlerde Asker’in önemi

RECEP AYI, RAHMET AYIDIR

Petrol ve Doğalgaz Keşifleri Malumum İlanı

FARKLI BİR AÇIDAN KİLİS’İN KURTULUŞU

AKLIM PALYAÇODA KALDI

ATATÜRK'ÜN AZ BİLİNEN SOY AĞACI